7 Mart 2013 Perşembe

içime öküz oturdu

ihanet bazen zamansız gelir ve bir daha düzelemez insan...

zamanla geçecek bir şeymiş gibi görünse de, kalp tamir olmayı kabul etmez.çünkü ihaneti kabullenememiştir.böyle durumlarda insan o kadar değişik duyguları aynı anda yaşıyormuş ki "içime bir öküz oturdu" sözü ile o duyguların keşmekeşliğini biraz da olsa izah etmeye çalışıyormuş, yeni anladım.

sözlerin kızgınlıktan deli-dolu bir öfkeye doğru dizginlenemez bir hızla, karşısındakini daha da beter incitsin diye havalanması mı yoksa "kafasını tutsam da duvara vursam" düşüncesiyle yoğrulan baskıcı bir şiddet mi yapıyor bu ağırlığı bilinmez.

bir de affetmeye çalışmak diye bir şey var, insan çünkü unutmaya mahkum ama zorla güzellik de olmuyor tabi, gönül ferman dinlemiyor ya hani o yüzden ne kadar affetmeye çalışsak o kadar affedemiyoruz... bir gün affetsek diğer gün "hayır asla!" diye düşünüyor insan.hatta ihanet gözyaşıyla bile temizlenemez bazen. tabi ihanetin kimden geldiği de önemli; ben mesela mütemadiyen dost kazığı da denilen arkadaş ihanetini yaşarım.diğer türlü aşk ihanetini de Allah kimseye yaşatmasın zaten.
bi de doluya koysak almadığından boşa koysak dolmadığından mı nedir konduramıyoruz. konduramadığımızdan içimizde telaşlı bir saldırganlık birikiyor...ifşa edelim istiyoruz bize yapılmış haksızlığı, bilsin istiyoruz ne kadar yara aldığımızı... habire yazıyoruz, laf çarpıyoruz, susamıyoruz. özür bile dilense artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı gerçekliği de korkutuyor bizi. ama gün gibi meydanda... bitti, dağıldı, öncesi-sonrası belli artık... üzgünüz yıprandık. "ben sana bunu yapmazdım" der gibi karşımızdakine isyanımız."bu yaptığının karşılığını bulup deli gibi pişman ol" der gibi...
ama benden bulma... ben sana yapmayayım senin bana yaptığını...ama o içimdeki öküzü kaldıracak bir şey olsun sana da."benden gelmesin ama seni bulsun inşallah" der gibi...