11 Aralık 2012 Salı

şeker

çayı ne zaman şekersiz içmeye başladığımı bilmiyorum...
üstelik bıraktığım sıralarda çok şekerli severdim... hele peynirli puaçanın yanında.
şimdi bile ne zaman peynirli puaça yesem şekerli çay ister canım...


ama şekeri bıraktım....

9 Aralık 2012 Pazar

düşününce...




örgü örmeye benziyor hayat biraz.bir ilmek kaçırdığında üstüne ördüğün her sıra sökülmeye mahkum.tekrar tekrar söküp örsen bile, sürekli hata yapıp sökmekten ve örmekten ip eskisi gibi olmaz.
her hata yaptığında şevki kırılanlardansanız belli bir yere kadar gelip, tekrar hata yaptığınızı görünce örgüyü kaldırıp şuraya atarsınız.vazgeçersiniz. çünkü sökmek, aynı iple yeniden başlamak demek... zaman kaybı demek, usanç demek. sabırlı olanlar söküp ördükçe ipin taze ve hala yumuşak kısımlarına gelir... rutinleşir bu defa da... tatmin etmez artık... farklı iplerle, belki motifler koyarak ilerlemek lazım. 



herkes örgüsüne baksın ^^


7 Eylül 2012 Cuma

hikayelerimiz ölüyor...


heyecanla başladığımız şeylerin beklentilerimizi karşılamamasıydı belki bizi yarına ve düne küstüren...
dün biraz daha şanslıydı tabi, çünkü "keşke hep çocuk kalsaydık"düşüncesine dalıyorduk hepimiz umudumuzu tükettiğimizde...
ihanete uğradığımızda kendi içimizden...
en yakın arkadaşımızın bir menfaatçiden öteye geçemediğini farkettiğimizde...
"ben eskiden böyle değildim" dediğimizde... o "eski ben" i özlediğimizde.

büyüdüğümüzde kalbimizin küçüldüğü doğru bence. herşeye bi sebep arıyoruz artık.birini sevmek için bile sebebimiz olmalı sanki. biri benim gönlümü eylerse iyidir o, yoksa zaten bi işe yaramaz kendisi.böyleyiz artık.biraz da sanallaştık ya ondan sanırım.

sanallaşmaya paralel hepimiz eleştirir olduk.neyi? herşeyi... seni özellikle.seni öyle çok eleştirdim ki sanki dünyada yaptığın herşey yanlıştı.hatta seni eleştirmek için açmıştık bazılarımız twitter'ı... ukalaca laflar sarfettiğimizde adam oluyorduk çünkü bu çöplükte. sen hepimiz için genel bi kavramsın artık.nefret ettiğimiz herşey 'sen'sin.

"bazı insanlar..." diyerek genelledik seni... kusura bakma dürüstçe hitap edemeyecek kadar da korkağız hepimiz... koraklığın üstünü de "cool" diyerek örttük.
sen de germeseydin bizi madem... dediğim gibi bu bünyeye ait bi suç yok sanki tüm suç sende.

o sen veya bu sen... benim dışımdaki herşey sen'sin artık - neyse o benim dışımdakiler-.içimdekilere kimseyi dokundurtmam çünkü... ama seninkilere dokunabiliriz hepimiz.
hepimiz birbirimizin sen'iyiz.o kadar doğruyuz o kadar mantıklıyız ki senin hataların batıyor işte gözümüze.
sen de bu kadar aptal olmasaydın madem....

işte bu yüzden zamanla kendimizi kaybettik,egolarımız birbirine "sen" olduğunda yolun sonu görünmüştü.karşımdaki sadece beni dinlemek beni takip etmek beni anlamak zorunda.
"ben" ise ' "sen"i anlamak' diye bi kavramın olmadığı kendi derin sularında yüzmekte.

bu yüzden ölüyor hikayelerimiz... "sen"in vurdumduymaz tavırlarında...



11 Temmuz 2012 Çarşamba

keşke Japon balıkları yeşil olsaydı...

"bişeye üzülüyorum" dedi "ama bilmiyorum ne olduğunu..."
yarına dair tüm hevesi uçmuştu.elektrikli süpürgeyle emilmiş gibiydi ruhu.
feri sönmüştü gözlerinin.karanlık bakışları vardı.
içine gömdüğü uzun yıllık anılarının arasında pamuklara sarıp sarmaladığı değerli bir kaç parça anı, bi fotoğrafla yerle yekzan oluvermişti.onların hep anı olarak kalacağını bilmiyor muydu? geçmişe dikilmiş bir parça yamayla kapamamış mıydı onların üzerini?? üzüntüsünün sebebi buydu muhakkak, biliyordu ama itiraf etmek imkansızdı.afalladı anlayınca...

bi daha yaşayamayacak mıyım bu duyguyu? dedi.
sanki sesler birbirini susturuyordu: "sakın ümit verme" diye.
ümit mi? sahi , var öyle bi kelime...
bi yanı çocuk olduğu için kanabilirdi belki de.kandırılabilirdi içindekiler tarafından...yaşadıkları onu avuturdu, uyuturdu bi anne gibi kollarında zaman... "sanki o hep benimmiş gibi" diye düşündü. neydi bu kadar bağlayıcı olan?? neydi içinde taştığı halde dilinden düşmediği halde duyulamayan?? sahibine söylenmemiş kelimeler... sahibinden satılık kelimeler... "sahibi"... "ikimiz için de aynı özneyi kullanıyorum" diye düşündü yazarken... "biz"den farklı ama sesteş...
"demekki sadece bana ait değilmiş bu döküntüler... tek sahibi yokmuş yani."
karaya vuran cesaretsizliğini alıp koynuna uykuya daldı... Japon balığının turuncu yelesi gibi süzüldü gözyaşlarında gece. "turuncu" dedi sessizce..."sevmem aslında turuncuyu...keşke Japon balıkları yeşil olsaydı...."


6 Temmuz 2012 Cuma

patavatsız anılarım

bugün annemin bir arkadaşına gittik oturmaya.geçen hafta benden 2 yaş büyük oğlunun düğününe gitmiştik....
bundan 10 yıl kadar önce ben orta sondayken oğlundan bahsettikleri bi sohbette kumral, saçı uzun demişlerdi.ben de çok merak etmiştim. nasıl saçı uzun? diye sormuştum başka bi teyze de bana "şeker kız Candy deki Anthony'e benziyor aynısı" demişti.bilirsin işte ilk aşkı "Ay Savaşçısı"ndaki Mamoru veya "Candy"deki Anthony-Terry ikileminde kalmış bir kız olduğunda, bu; o çocuk çok yakışıklı demektir.
Mamoru



Anthony
Terry



tamam...şimdi bakınca o kadar da yakışıklı değilmişler ama o çocuk 
zihniyetimle bana çok yakışıklı gelmişlerdi.

o zaman birden sazanlık edip "aaa tam benim tipim" demiştim.tepkileri kahakahalar olunca da çok utanmıştım.böyle konularda utanınca insan o rezalet anı kolayca unutulmuyor...işin ilginç yanı tek hatırlayan da ben değilmişim.bugün öğrendim.

bugün de konu evlilikten açılınca "benim ideal tipiiiim...daha dünyaya gelmedi" diyordum ki
o "ideal tipiiiim...'in sonuna "Mehmeeet*" dedi annemin arkadaşı... ohhh my God!!!! 
"hatırlıyo musun öyle dediğini?" dedi.
"hiç unutmadım, dün gibi aklımda, orda olanlardan biri ne zaman hatırlatacak diye bekliyordum, bugün için unutmadım" diyemedim ya la.

işin ilginç yanı ben de Mehmet'i düğün gününe kadar hiç görmemiştim.düğündeyse içeriye Anthony girecek diye beklerken Tipitip'in siyah saçlısı girmesin mi?? la hani bu oğlan kumraldı??

bugün annesine de gene gaf yaptım sazan gibi
"valla Anthony bekledim resmen hayalkırıklığına uğradım aynı Tipitip gibi" dedim.ayyyy eşşek kafam :D:D kadıncağız bozuldu biraz.bence Tipitip'i de bilmiyor ama tuhaf bişey anladığı kesin.


benimki de oğlan evlendikten sonra "kedi ulaşamadığı ciğere murdar dermiş"e döndü. kadın içinden demiştir :D




hala utanıyorum offfffffff 




*Mehmet bu hikayedeki kahramana uydurduğum isim.olur ya işte...
                                                               
                                                      bi patavatsızlık daha olmasın :D

1 Temmuz 2012 Pazar

JYJTurkey & Jaejung'un Ankara'ya gelişi

(kısa bi not: bu yazdıkların JYJ fanlarını ilgilendirmektedir.diğer okuyucular sıkılabilir. :D )

Aslında bu yazıyı şubat ayında yazmalıydım...fakat ne kadar denediysem o anda hayal dünyamdan sıyrılıp asıl hissettiklerimi yazamadım.

Hiç beklemediğiniz bi anda, olmasını çok istediğiniz bir şeyin gerçekleşmesi bi nevi mucize değil de nedir??
Ocak ayının sonlarında JYJTurkey Jaejung'un doğum günü için proje hazırlamıştı.ama öyle sıradan bi proje değildi bu.kışın soğuk havasında proje takımı ellerinde JJ posterleri İstanbul'u donatıyorlardı.videoda birbirileyle eğlenen hem de bu yaptıklarından keyif alan kızları izlediğimde üzülmüştüm. neden mi?? çünkü o an için bana JYJ'in Türkiye'ye gelme olasılığı yok, sesimizi duyurma olasılığımız bile çok az gelmişti. bunu youtube da videoların altına yorum olarak bile yazmıştım.

o videolar için tık :)

yorumlarımı görüyorsunuz....



aldığım cevaplarsa böyleydi....



ben onlar hayalkırıklığına uğrayacak diye gerçekten de çok endişeleniyordum.işin aslı bi şeye yüreğini koyduğunda küçük terslikler bile insanın canını o kadar acıtabiliyor ki...hayatta bu hep böyledir...

ama bana verilen cevaba baktığınızda aslında bişeyler için çaba harcayan ve bunu paylaşmaktan da ayrıca keyif aldığını söyleyen insanlar vardı karşımda.2 buçuk senedir şöyle yada böyle içlerindeydim. belki birebir çok muhabbet edemedik her biriyle fakat yine de kendimi aileden sayıyorum izninizle :D


bu videolara bu yorumları yaptığımın ertesi günü ilginç bi haberle çalkalanıyordu bütün siteler...
"JAEJUNG 5 Şubat'ta Ankara'ya gelecek"

benim için inanılması güç olabilirdi ama önceki gün youtube dan aldığım cevaplarda "emeklerimizin karşılığını elbet bir gün alıcaz" diyordu...ve inanmam kolaylaşıyordu.
Resmi JYJTurkey facebook ve internet adresinden de teyit edildikten sonra herkes gibi ben de yoğun bi heyecan fırtınası yaşadım. en yakın arkadaşlarımdan biri olan Sevde'nin mesajıyla heyecanım ve stresim daha da arttı. "mail atan ilk 500 kişi" mail atan ilk 500 KİŞİ Mİİİİİİİİ??? 

o sırada evde değildim mail atamıyordum.bunun benim üzerimdeki baskısını anladığınıza eminim.Sevde benim yerime mail atarken, sen gelecek misin soruma "bilmiyorum ama her ihtimale karşı mail attım" cevabını aldığımda çok üzülmüştüm.çünkü tek istediğim JYJ için çaba harcayan herkesin Onu görmesiydi.en çok onlar hakediyordu.neyse ki sonrasında Sevde Ankara'ya kaçmayı başardı ve Onu görebildi.

o akşam kabul maili için bekleyiş sürerken JYJTurkey adminlerinden bir kaçının daha gelemiycem tarzından tweetlerini okuyunca daha çok üzüldüm.ama ben onların arkadaşıyım ve kalacak yer sıkıntısı yüzünden olduğunu tahmin ettim.kaldığım ev müsaitti neden bizde kalmasınlardı ki?? böylelikle Cuma günü Asude'yle beraber Kayseri'den Ankara'ya yola çıktık.Ebru'yla buluşup bize geçtik.

olayların altında bilmediğim bazı ilginç şeyler olmuştu oluyordu ve o zaman bilmiyorduk ama olmaya devam edecekti.entrikalar ve hayalkırıklıkları gırla gidiyordu... o gece adminlerin gözyaşları hazırlıkların yapıldığı uykusuz gecelerin kapısını açmıştı. organizasyonun sadece fandom ayağı onlardaydı ve bu mutlu olunması gereken günde herkes memnun olsun diye enerji harcadılar fedakarlık ettiler.buna rağmen balonun rengini bile mesele yapan insancıklar oldu.her neyssseeee.....
benim en çok üzüldüğüm şeyse o sırada Türkiye'de tatilde olan Nurdan adminin o hafta dönecek olmasıydı.yani Jaejung'u göremeyecekti çünkü önceden haberi olmamıştı.Nurdan'dan ve JJ'den bahsediyorum !! bu nasıl olabilmişti?? büyük haksızlık değil miydi bu şimdi?? evet herşey kısmet ama olayların gidişatı bunu değiştiremese de en azından hayalkırıklığı yaşanmayabilirdi. adminlerin hiç birinden kimseye karşı kırıcı sözler duymadım onlar söylemeseler de ben onlar adına söylemek istiyorum ordan oraya koşturup hiç bir şekilde olaya dahil edilmedikleri-hatta dahil olmaları istenmediği halde- bütün çabalarıyla gece uykusuz kalarak JJ gelmeden önce ve geldiğinde ve geldikten sonra "en güvenilir" haberi ulaştırmaya çalıştılar.yine de bazı dar görüşlü eleştirilerden kurtulamadılar.

ama fandom tarafından anlaşılan bişey daha olmuştu "JYJTurkey yazmadıysa inanmam" 
bu güven gökten zembille inmedi dostlar...bunu adminler ve proje takımı sağladı. yani eğri oturup doğru konuşalım Türkiye'deki en büyük hite ulaşmış hayran klübünden bahsediyoruz.birileri sadece kendi egosunu tatmin edip, kendi gönlünü eğlemek ve JJ'yi kendilerine saklamak isterken adminler herkesin eğlenebilmesi ve JJ'nin memnun gidip tekrar gelmeyi istemesi için çabalayıp durdular.

hikayeye devam ediyorum.önceden gelmemizin amacı ön hazırlıkları yapmak, afiş ve pankartları bastırmaktı.benim gibi Ankara'yı bilmeyen bir ev sahibinin yanına düştükleri için çok dolansalar bile Asude ve Ebru'yla bu işleri halledebilmiştik.  Sevde afişi daha önceden sipariş ettiği için gidip alma işi sadece yeri bulma bakımından bize sıkıntı oldu :D 


son anda gelen bi haber üzerine hava alanında karşılamaya gittik.ilk defa birşeyler yaşıyorsanız o anda orda bulunan insanları unutmanız pek mümkün olmuyor.Feyza, Betül, Birsen, Özge, fanboy Tolga, fangirl Ebru, Asude,asılcinnetbenim Özge...unutulmaz bir gündü JJ gelmeden kendi çapımızda da eğleniyorduk.hava limanında herkes bize bakıyordu.manyaklık tescilli olaydı keşke :D

o kadar heyecanlıydım ki arada bi kaç çığlık atıverdim.içimden yükselmesine engel olamadığım adrenalin... ama orda hep beraber  JYJ- JaeJung tezahuratlarıyla beraber hoş bi ahnek oluşturulabilmiştik. tabi ki medeni bi duruş sergileme çabamıza rağmen karşılamaya gelen diğer gruplardan dolayı onu pek göremeyince medeni duruşumuzu bi kaçımız bozduk. bu öyle kolay kolay gerçekleşecek bi olay değildi bu yüzden sanırım içgüdülerimizle hareket ettik. bu da gayet normaldi. ama birisi üzülmüştü.çünkü hayal ettiği bu değildi.onun üzüntüsü bana sıkıntı vermişti çünkü onun çok daha mutlu olması gerekiyordu. mutlu olamadığı için üzülmüştük hepimiz.(bunu tamamen JYJ fandomu için yazıyorum bazılarının anlaşılmaz olması doğal.)


herkes dağıldığı sırada bir şey keşfetmiştik...arabası az ilerde durmuştu. yani O hala ordaydı.fırsat bu fırsattı yine tezahüratlar ve Tolganın be my girl dansı eşliğinde hareketlenmemiz...JJ'nin arabadan bi anlık çıkışı... Ebru'nun birden JJ'nin yanında bitmesi... hahahhah :D  ışık bile daha yavaş ulaşırdı :D işte bu yüzden fangirl Ebru :D 

çok fazla ayrıntıya girmiş olabilirim o yüzden hemen 5 Şubat Pazar'a atlıyorum. sabah erkenden yola koyulup Farabi salonunun önünde kuyruk oluşturan kalabalığın içine daldık. sanal alemden tanıdığımız çoğu kişiyi yüzyüze gördük ve tekrar tanıştık. yapılması gerekenler duyrulmuştu ve sağlam bi fanbase olduğumuz belli ki herkes elinden geldiğince videolarda, karşılamada tezahüratlarda bir arada oldu.salonaysa beyaz-kırmızı balonlar hakim olmuştu. herkes JYJTurkey admini Feyza'nın  direktifiyle bişeyler söylüyor balonlar sallanıyor birbirini hiç tanımayan insanlar tanışıyor, birbirimize gülümsüyorduk...
BU BİR İLKTİ... o duygu tarif edilemez salon dolup taşmış bekleyenler 500 kişiyi aştığı halde salona herkes alınmıştı.800den fazla insan hoş ve güzel bir ana tanıklık ediyordu.
fanmeeting sırasında olanları zaten videolardan da bildiğimiz için oraya fazla değinmiyorum ama benim için çok eğlenceli ve heyecan dolu geçti.

hediye çekilişleri esnasında inanılmaz bir an vardı benim için.numaralar çekiliyor şanslı insanlar imzalı albüm kazanıyorlardı.Sevde ve ben yanyanaydık.ikimiz de o salondaki herkes gibi sahneye çıkıp Onu yakından görmeyi ve cd'yi alıp bunu ölümsüzleştirmeyi istiyorduk.benim numaram 69 Sevde'ninki 70'ti. tam aklımdan ya 69'u 96 diye görürlerse düşüncesi geçerken numaram okundu... ilk yaptığım şey dönüp Sevde'yi kucaklamak oldu.sevincime ortak, hayallerime ortak bir dost o benim için :D içten içe istememe rağmen asla gerçekten oraya çıkacağımı düşünmediğimden sahneye çıkarken hiç bir şey hazırlamamış oldum.ben sonuncu kişiydim.önümdekilerin davranışlarını örnek almaya karar vermiş olsam da heyecandan hiç bişey konsantre olamadım...
o an geldiğinde Onun yüzüne doğru-dürüst bakamadım bile. tek hatırladığım büyük gözlerinin üstündeki siyah eyeliner...ve yüzü parlıyordu...parıl parıl parlıyordu...sonradan herkese söylediğim gibi benden güzeldi :D yapacak bişe yok :D


cd'yi elinden adeta kaptıktan sonra ne kadar aptal olduğum hissini içimden hala atamıyorum.bu fırsattan istifade edemediğim için.en azından bişeyler söylemek isterdim....pardon söyledim evet...
cd'yi alınca ne diyeceğimi şaşırmıştım.
"kamsahamnida" mı?
"komapsunida" mı?
"komawoyo" mu??


zihnim döndü düşüncelerimin arasından komawoyo'yu cımbızlayıp çıkarırken bile tamamen uyuşmuş vaziyetteydim...
"sarhoştum hatırlamıyorum" olayım olmuştu benim de nihayet :D


ondan sonra JYJTurkey ailesinin orda bulunan kısmıyla yemeğe çıkıp Özgelerin evinde çay içtik ve olanları konuştuk.JJ'nin bitmek bilmez tweetlerini okuyup sevindik...




bütün bu anlar benim için çok özeldi.tanıdığım için çok memnun olduğum bu insanlarla yeni maceralara vardım artık.... 

26 Haziran 2012 Salı

Dr.Jin, Big, Ghost (Korean Drama Forever wooo)

    Uzun uzun zaman önce blogunda ilginç şeyler yazmayı planlayan kafası karışmış bir kız çoçuğunun öyküsü bu... şaka şaka asıl gerçek rant peşinde olan benliğim... olamaz ele geçirilmiş olabilirim!!!


   
     Bugünkü konumuz K-dramalarının nereye gittiği arkadaşlar... notlarımı vericem o yüzden sessizce dinleyin yazmanıza gerek yok :D sınavda soracağım yerleri de söylicem :D
   


     Rooftop Prince oyuncu kadrosu (bkz: başta Park Yuchun) sebebiyle Kore severlerin gündemine bomba gibi düşmüştü.hepimiz ilginç konusu olan bu diziyi can havliyle bekledik hatta sınav zamanlarına denk gelmesi bile günü gününe izlememize engel olamadı.son bölümde olağanüstü kafa karışıklığı yaşayanlarımız hastanede tedavi gördükten sonra yeni maçlara, yeni aşklara ve yeni super eğlenceli-farklı konulu uçan Kore dramalarına hazırdık artık.böylelikle çeviri listeleri güncellendi, indirme günlükleri tutuldu. vesaire vesaire...
bu heyecanla ben de finalleri başımdan defedip rahatıma bakacağım günlerde damardan alacağım bu dizilere ruhumu hazırladım.



En çok beklediklerimden birisi "Dr.Jin"di.evet elbette Jaejung ve de muhteşem karizmatik, akıllara zarar Song Seung Hun bu beklentide ipi beraber göğüslediler. zamanda yolculukla ilgili birşeyler olduğunu biliyorduk ama  -spoiler- ilk bölümde adamın kafasından cenin çıkacağını doğrusu tahmin etmemiştik.ne saçmalıyorsam? sanki böyle bişey tahmin edilebilir?? :D bu uç fantastik öykü, insan hayal gücünün beyin kıvrımlarında nasıl ahenkle dansettiğinin bi kanıtıydı.(hadi bunu da açıklayın ateistler :)) ) nihayetinde fantastik öykülerin de kendi içinde tutarlı olması gerek.en azından mantık hatası olmamalı. Rooftop Prince de olduğu gibi kavram karmaşası gibi şeylerin bazı bölümlerde "acaba senarist bu hikayeyi dizi günü mü yazdı?" gibi aklımı kurcalayan şeylerin olmaması açısından Dr.Jin iyi gidiyor. doktorumuzun gelecekten geçmişe gitmesi ve kader vurgusu temada etkili.en azından senarist akıllı adammış olayları nasıl bağlayabileceğini biliyor.yine de gerçek dışı hikayelerde hep bi açık vardır.çevirmeni ise şu ana kadar gördüğüm en hızlı çevirmen...ellerine sağlık...
Dr.Jin'le ilgili bir gerçek: dizinin aslı Japon'dur. Kore'nin çoğu dizisinde olduğu gibi zamanında reyting alan bir Japon dramasının konusu biraz daha fazla aşkla yoğrulup seyirciye kıvamında sunuluyor.Japon versiyonu izlemediğimiz için karşılaştırma yapamıycam tabi.







 Diğer beklenen dizi ise "Big" idi...çünkü Gong Yoo'nun askerden döndükten sonraki ilk dizisi...ayrıca Miss A grubundan Suzy de var. dream highdan sonra kendisini çok sevimli bulmuştum.oyunculuğu da gayet iyi bence.. konusu gerçekten ilginç... 30 yaşındaki bi adamla 18 yaşındaki bir gencin ruhları yer değişiyor.aslında böyle yapımları izlemiştik hollywood'ta ya da fantastik Amerikan dizilerinde.ama Korelilerin bu konsepte nasıl adapte olduklarını görmek farklı olacaktı.dizi bence gayet iyi ilerliyor. yalnız çevirisi biraz ilginç...neyse politik konulara girmeyelim :Pp -spoiler-ama 30 yaşındaki bedene tutsak olmuş sevgili gencimiz öğretmenine aşık olunca işler karışıyor.tek temennim öğretmen inşaallah o çocuğa aşık olmaz...Amiiinnn :D:D:D dizi çok eğlenceli içinde aşk olunca benim için daha da keyif aldığım bişey oluyor...








...ve Kore'nin mihenk taşlarından birisi So Ji Sub'un dizisi "Ghost"....
aslında benim Ghost'a başlamamdaki en büyük etkenlerden biri MBLAQ'ten G.O. son zamanlarda bu gruba sardığım için oyunculuğunu görmek istedim.kendisi yan rol olduğu için pek de nasıl oynadığı anlaşılmıyor..ama göze batan bi iğretilik olmadığına göre iyi de diyebilirmişim demekki...
So Ji Sub abimiz bu dizide gizemli olaylar müdürü sanki...genel olarak polisiye diye kategorileyebiliriz bu diziyi ama o kadar birbirine bağlı ip var ki suç-gizem-aksiyon diyerek renklendirmekten kendimi alamıycam... ayrıca dizide fiber suç olarak nitelendirdiğimiz internet suçları, hackerlık vb. teknolojiye yönelik şeyler ana temanın bi parçası.bilmeyenler için Kore dünyadaki en hızlı internet hızına da sahip. ama genel ortalamayla Japonya öne geçiyor.neyse Kurtlar Vadisi'ndeki gibi bi yüz değiştirme operasyonuyla arkadaşı, So Ji Sub'un yerine geçer... çünkü So Ji Sub ölmüştür(-spoiler- suikast) ve ardında ilginç ve saklı bissürü bişeyler bırakmıştır işte.ben gayet iyi buldum diziyi sağolsun çeviren arkadaş da elinden geldiğince hızlı çeviriyor benim gibi 2 yıllık bi süreye yaymamış :D



işte benim adamım bu :D  G.O. bence harika bi sesi var :D


dikkatinizden kaçmadığı üzere fantastik mevzular ve yer değiştirme hikayeleri senaristlerin yeni gözdesi olmuş demekki Kore'de.bunlar hala devam eden diziler olduğu için çok fazla spoiler da vermemek adına yorumlarımı böyle yazmayı uygun gördüm. yani Kore dizilerinin aramalarda fazla görüntülemeye sebebiyet vermesinin bu yaptığımla hiç alakası yok :D  ayrıca ele geçirildiğim de doğru gördüğünüz gibi :D


21 Mart 2012 Çarşamba

[Rooftop Prince] Veliaht Prens (G.Kore/Dizi)

evet epey de olmuştu yazmayalı...
canım da istememişti nedense...
ama şimdi dönüş yapmalıyım dedim...
bugünün olayı Veliaht Prens Yuchun :D
kendisi gerçekten de bizim veliaht prensimişz gibi ...
az çok bildiğin gibi JYJ hayranıyım...Yuchun da o grubun bir üyesi ve bu da 3. dizisi olacak...
bugün yayına girdi Kore'de yani artık TR altyazısı için tik-taklar işlemeye başladı herkes de bir merak...
dizinin konusu özellikle ilgi çekici...son zamanlarda fantastik şeyler yoğun ilgi alanım.bu dizi de fantastik biraz...
henüz yayına girdiği için çok ayrıntısını bilemiyorum sadece tanıtımlarından ve resimlerden biliyorum...
sadede gel artık, diyorsun. peki.
karısı elim bir kazada ölen (nehirde boğularak) veliaht prens bir şekilde bu ölümü kabullenemez ve suya atlar sanırım suya atladıktan sonra bi şekilde 300 yıl sonrasına gelir (işte burası tamamen sallamasyon olmuş düzeltiyorum dostlar suya atlayarak değil başka şekilde 300 yıl sonraya geliyor...)  ve karısına çok benzeyen birisiyle karşılaşır...
hikaye köyden indim şehre modunda devam ediyor ve eğlence dorukta :D
300 yıl öncesinin prensi bugünün Koresinde nasıl ayakta kalacak bakalım?? aşk, eğlence, tarih,fantastik ve tabi ki  yakışıklı Yuchun !!! daha ne istenir??
sen fotografları istersin tabii bi dakka canımcığım....


evet izlemeyen bizden değil gardaş :D 

photos credit : JYJTurkey.com

13 Şubat 2012 Pazartesi

sonra...

sonra ben yine kendim olurum sorumsuzca...
zihnimdeki köşeden döner siluetin
karanlık sokaklara sapar
hayallerimin arasında koştururuz ikimiz...
hıncahınç kalabalıkların arasında
masal kahramanı olursun sen
dağınık düşüncelerimde kayboluruz...
sonra ben yine kendim olurum sorumsuzca...

kashi

19 Ocak 2012 Perşembe

Nodame Cantabile (anime:))

uzun zamandır tanıtım yayınlamıyorum...
ama son zamanlarda (finallere doğru) drama yerine anime izleyeyim demiştim...
Nodame Cantabile o an için izlenebilir ilk anime olarak göründü gözüme...
yapım yılını falan yazmıyorum çünkü emin değilim ama en azından 5 yıllık bir geçmişi var animenin.

Nodame, bizim aklı bir karış havada esas kızımızın adı...kendisi bir piyano dahisi...asıl adı Noda Megumi...
Yani "sadece iş arkadaşlarım bana Memoli der" gibi bi takıntısı olmadığı için, ismini kısaltarak Nodame diye tanıtıyor kendini...


hanım kızımız bir ara ülkemizde ana haber bültenlerinde sık gördüğümüz bir "çöp ev" de barınıyor...o kadar dağınık ve kirli.
banyo yapmaya bile vakti yok.en büyük hayali de anaokulu öğretmeni olup çocuklara piyano çalmak.
piyano çalarken kendini kaptırdığında yüzünde yukarıdaki ifadeyi görüyoruz...
ben kendime yakın hissettim :D çöp ev fikri bana oldum olası çok makul gelmiştir :D

günlerden bir gün okuldaki bir üst sınıfından olan yani "senpai" dedikleri -İngilizcede "senior" Korecede "sunbae" Türkçede karşılığı yok kelime olarak...üst dönem işte :D- bir vatandaşla tanışıyor.Adı Chiaki.
beraber piyano çalaraktan bunlar bi uyum tutturuyorlar...aaaa bak sen şu işe hem de bunlar stüdyo tabir ettiğimiz dairelerde yanyana oturmuyor mu?? :D


tabi esas oğlan mükemmelliyetçi ve çok ciks biri...bi karizmatik ne sen sor ne ben söyleyeyim...
yani gerçeği olsun düşüp bayılırsın :))
neyse kızımız Nodame bu senpai'ne zaten ilk andan aşık olur.ama bizim oğlan biraz temkinlidir olaylar geliştikten sonra farkına varır...
oğlumuzun en büyük hayali ise konser şefi olmaktır.küçüklükten beri zaten türlü enstrumanların eğitimini almış hem zeki hem de yeteneklidir.

işte hikayemiz böylelikle başlar...klasik müziğe ilgi duyanların çok seveceği, ilgi duymayanların da neşeyle takip edeceği bir anime...ve 3 sezondan oluşuyor...anime izleyenler bilir çok tutmasa 3 sezonu olmazdı bunun...
oğlumuz kızımızın piyano çalışından çok hoşlandığı ve onun kulaktan çaldığını anladığı için (ki cantabile bu manadadır~ritimle çalan) anaokulu öğretmeni olmakla yetinmesine izin vermek istemez ve onu kendi hayallerini bulması için peşi sıra sürükler...
olay örgüsü yan karakterlerle zenginleştirilmiş eğlenceli bir anime...




ayrıca ilginçtir ki Türkçe'ye çevrilmiş bir de "live action" dediğimiz  diziye uyarlanmış hali ve 3 tane de filmi bulunmaktadır.
Türkçe altyazılarını sarangni.info adresinden bulabilirsiniz...
anime için turkanime.tv 




ben henüz dramasını izlemedim ama yakında başlarım sanırım indirirsem :)çünkü merak ediyorum live action'lar ilginç oluyor :))






8 Ocak 2012 Pazar

yazasım geldi!!

hadi bakalım :))

final ortasında neler çıkıyormuş bi görelim...
şu anda aşırı stress modundan neye saracağını bilemeyen çalışma yetisi düşük,
kendini avutma becerisi sıfır olan bu muhatabınızın yarın iki mühim sınavı var...
cuma günü dedim bugün çalışmayayım nasılsa bi haftada 7 sınav verdim benden alası Şam'da kayısı, hakkettim az dinleneyim :))
"peki çalışma" dedi içimdeki ulvi ses....
bayağı eğlenceli 5-6 saat sonunda sabah erken kalkma planlarıyla yattım...
anladığın üzere erken de kalkamadım tabi çok geç değildi ama yine de istenen sonucu vermedi.

eyy şimdi napalım, bi notları gözden geçireyim haa tamam yeaaa bu kadar mıymış?? ben de korktuydum hacıı...bunda bişecik yok şimdi başlasam yarın biter ohhhooo...benden bi kaçan bi de uçan kurtulur.

tabi içimdeki ulvi ses benim bu çoşkunluğuma sessiz kalmayı tercih etti.şimdi bişey dese kızarım çünkü bildiğinden.
neyse efenim az iki sayfa falan çalışıp kahvaltı ettim derken bi ağırlık çöktü...ikindiden sonra az uzanıverdim...
içimdeki ses uykumda sayıklamaya başladı tabi: "yetti artık senden çektiğim kalk az çalış,anca yatsan zaten...ben de sana kabus göstertmez miyim? bilinçaltıyla elele verelim de sen gör!!hem de ikindi üstü yatmak neymiş anlarsın...feleğini şaşıracan kızııııımmm....." diyerek zihnimde beni korkutan parçaları,dün gece izlediğim animeleri, klipleri topla gel sen çıkışa... bu kadar adamı karşımda görünce daha müdafaya geçmeden gözümü açıverdim...
"ha gadasını aldığım şimdi çalış bakim" dedi.
sonra el mahkum çalışmaya çalıştım...yine de bir fotokopinin sonuna gelmeden "yeeaaa zaten yarın pazar daha çok var oğlummm" diyerek şeytanım rahatlığı eline aldı. sonra benim gönlümün yayları gevşedi tabi....

neyse ben dersin birini seneye bırakmaya karar verdim...


ohh ne güzel etmişsin amma da iyi etmişsin diyen sesinizi duyar gibiyim :D tabi sen sağ ben selamet şimdi :D
ya o değil zaten geçme ihtimalim %5 bile değil ona çalışsam ikisinden kalsam daha mı eyi??

ama bugün baktım olmuyo dedim bu böyle gidemez az sıkalım senin gevşeyen vidaları... gıcırdayan yerleri de yağlayalım...sen şimdi bu konuları bitir akıllım, seneye bırakacağın dersin de çıkmış sorularını ezberle he mi? sonrası Allah Kerim....kalırsan da en azından dd ile kal ortalamanın ucuna takılan dc lerin belki geçer...
heyytt yavrum sen misin bunları diyen? birazcık ulvi ses beni teşvik etmiş, yumurta kapıya yaklaşmış olabilir....



"şimdi napıyon yavrum sen burda??"
benim de bi kapasitem var yaneee gidip devam edicez heralde sen de herşeyime karışmaaaa aaaa!!!

neyse ara bitti şimdi gidip gücümü test etmeliyim...
dua edin lütfen bu hafta da 4 güne 7 sınav ve bir hayat sığdırmalıyım...